SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SUNNE BAHSİ

<< 4676 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَعِيلَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ أَخْبَرَنَا سُهَيْلُ بْنُ أَبِي صَالِحٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ عَنْ أَبِي صَالِحٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ أَفْضَلُهَا قَوْلُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ الْعَظْمِ عَنْ الطَّرِيقِ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنْ الْإِيمَانِ

 

Ebu Hureyre'den (rivayet edildiğine göre) Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (şöyle) buyurmuştur: "İman yetmiş küsur şu'bedir. Bunların en faziletlisi Allah'dan başka ilah yoktur, demektir. En aşağısı da (atılmış bir) kemiği (yada bir engeli) yoldan kaldırmaktır. Haya da imanın bir şu'besidir,"

 

 

İzah:

Buhari iman; Müslim, iman: Tirmizi, iman; Nesai, iman: İtin Mace, mukaddime; Ahmed b. Hanbel, II, 379, 414, 455.

 

İrca, lugatta te'hir etmek anlamına gelir. Tevhid  ilminde, irca, imanı esas alıp ameli geri plana bırakmak demektir.

 

Hu düşünce ve inanç üzerine kurulmuş olan itikadi mezhebe "Mürcic" denir.

 

Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerif, şer'î imanın amellerden teşek­kül eden bir takım şu'beleri ve dalları olduğunu, bu dallardan ve şubeler­den lecrid edilmiş bir imanın kamil bir iman olmayacağını ifade ettiği için Mü-'oie mezhebi mensuplarının aleyhine bir delildir.

 

Mezhepler tarihinde açıklandığı üzere "mürcie" Ebu's Salti's-Sâm isimli şahsa tabi olan kimselerdir. Bu mezhebi Ebu's-Salt te'sis etmiş. Hasan b. Bilal isimli şahıs da Basra havalisinde neşre çalışmıştır.

 

Mürcie Fırkası: Müricc-i havaric, müriee-i şia, mürcie-i cebriyyc, mürcie-i halisa namıyla dört şu'beye ayrılır.

 

Mürcie-î halisa: Yunus, isimli şahsa ittiba eden kimselerdir ki bunla­ra Yunusiyye denir. Bunların itikadınca iman ancak marifetullah ile zat-ı bâriye hudu ve kalben muhabbetten ve cenab-ı hakka karşı istikban ter-ketmekten ibarettir. Kendisinde bu hasletleri toplayan kimse mü'min-i kâimidir. Velevki ma'siyetleri irtikabde bulunsun.[Bilmen Ömer Nasuhi. Muvazzah İlm-i Kelâm, .s. 32-33.]

 

Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, irca' "hakkıyle inandık­tan sonra ma'siyetin (büyük ve küçük günahların) insana hiçbir zaman za­rar -/ermeyeceğine inanmak, amellere hiç önem vermemek" anlamına gel­mekledir.

 

Hadis-i şerifte, imanın yetmiş küsur şubeden meydana geldiği ve ima­nın lıaya gibi dışa vuran alametleri olduğu ifade edilerek, imanın dışa vuran alameti demek olan amellerin önemi vurgulanmak suretiyle mürcie temel görüşü reddedilerek, aynı zamanda imanı teşkil eden şubelerin sa­yısı jzerînde de durulmakta ve bu sayı yetmiş küsur olarak belirlenmek­tedir.

 

Ancak, bazı rivayetlerde bu sayı altmış küsur olarak verilirken, bazıla­rında da tereddütlü olarak "altmış küsur ya da yetmiş küsur" ifadeleriyle açıklanmaktadır.

 

İbn Salah; bu sayının kendi memleketinde bulunan Buhari nüshaların­da altmış olarak belirlendiğini söylüyor. Tirmizi'nin bir rivayetinde ise "altmış dört" kaydı bulunmaktadır.

 

Bu rivayetlerin hangisinin tercih edilebileceği meselesi ihtilaflıdır. Ka­dı Iyaz (r.a.)'a göre yetmiş küsur rivayeti tercihe layıktır. İmam-i Neve-vi ile ulemadan bir cemaatte bu görüştedir. Çünkü, sika raviden gelen zi­yade rivayet, makbuldür.

 

İbn Salah'a göre az adedi bildiren rivayeti tercih etmek daha muvafık­tır. Çünkü rivayetlerin üzerinde ittifak ettiği adet olması itibariyle ihtiya­ta daha uygundur. Hz. Nebiin daha önceleri imanın altmış küsur ol­duğunu zannettiği ve sonradan yetmiş küsur olduğunu öğrendiği ve ihti­lafın buradan doğduğunu söyleyenler de vardır. Meseleye bu açıdan ba­kınca rivayetler arasındaki ihtilaf kalkmış olur. Bu sayıların çokluk ifade ettiği de söylenebilir. Metinde geçen bid'un kelimesi küsur manasına gelmektedir. Merhum A. Davudoğlu bu hadisi açıklarken şöyle diyor: "Bid'un kelimesi Kadı Iyaz'ın beyanına göre, sayılarda bad'un bid'atun ve bad'atün şekillerinde okunabilir. Et parçası manasında kul­lanılırsa yalnız bad'atün okunur. Sayıda bid'atun kelimesi üç ile on adet arasındaki adetlerde kullanılır. Üçten dokuza kadar diyenler de vardır. İmam Halil b. Ahmed'e göre bu kelimenin manası yedidir. Bazıları:

 

"İki ile on arası ve oniki ile yirmi arasıdır" demişlerdir. Onbir ve oniki adetlerinde kullanılamaz. En meşhur kavil budur. Üçten yediye ve beşten yediye kadar manalarına geldiğini iddia edenler de vardır. Zeccâc, bu kelimenin adet parçası manasına geldiğini söylemiştir. Daha başka ka­viller de vardır:

 

Neyyif: Birden üçe kadar olan adeddir.

 

Şu'be: Bir şeyin parçası, fırka ve dal manalarına gelir. Şu halde hadi­sin ma'naşi:

 

"İman yetmiş küsur haslettir" yahut "İman yetmiş küsur daldır" demek olur. Dal manası verildiği takdirde iman dallı budaklı bir ağaca benzetilmiş olur.

 

Kaadi Iyaz , şöyle diyor: Yukarıda gördük ki lügatta imanın aslı tas­dik, şeriatte ise kalple dilin tasdikidir. Şeriatın zahiri olan amellere de iman adı verilir. Nitekim burada da;

 

"Mezkûr şu'belerin en makbulü Allah'tan başka ilah yoktur, de­mektir. Sonuncusu ise yoldan eziyet veren şeyleri gidermektir" buyurulmaktadır.

 

Yine yukarıda arzettik ki; imanın kemali ameller ve tamamı ise taatler-ledir. Taatleri benimseyerek bu şu'belere katmak, tasdik cümlesinden olup tasdike delil sayılır. Bunlar ehl-i tasdikin ahlakıdır. Binaenaleyh ne şer'î ne de lügavi iman isminden hariç değillerdir. İşte Nebi (s.a.v.) bu şu'belerin, herkese aletta'yin lazım olan en makbulünün tevhid oldu­ğuna, o sahih olmadıkça hiç bir şu'benin sahih olmayacağına, en aşağısı­nın da müslümanlara zararı dokunması melhuz olan şeyleri, onların yol­larından gidermek olduğuna, tenbih buyurmuşlardır. Bu iki tarafın arasın­da bir takım adedler kalıyor ki bir müctehid bunları galebe-i zan ve sıkı bir tetebbu ile tahsile çalışsa imkan bulur. Geçmiş ulemadan bazıları bu­nu yapmıştır. Yalnız Nebi (s.a.v.)'in muradı bu olduğuna hüküm ver­mek ve bu hükmü kabul etmek güçtür. Sonra mezkûr şubeleri, adıyla şa­nıyla bilmek; lazım değildir. Bunian bilmemek imana zarar vermez. Çün­kü imanın usul ve füru'u malum ve muhakkaktır. İmanın bu kadar şubesi olduğuna inanmak bilcümle vaciptir.

 

Hattabi de buna benzer şeyler söylemiştir. İmanın şu'belerini tayin hususunda bir çok ulema, kitap te'hf etmişlerdir. Şafiilerden EbuBekrel-Beyhakî ile AbdülcehTin "Şuabü'1-îmait" isimdeki eserleri, İshak İb-ni'1-Kurtubî'nin "Kitabu'n-Nasâih"i Ebu Hatim'in "Vasfu'l-İmanı ve Şuabuh" adlı kitabı bunlardandır. Buhari sarihi Bedrüddin Aynî bunların içinde, sadra şifa veren göremediğini söyledikten sonra, iman şu'belerini yeniden şöyle hülasa etmiştir.

 

İmanın aslı kalple tasdik, dille ikrardır. Lakin gerçek iman, kalple tasdik, dille ikrar ve aza ile amelin mecmuudur, Yani iman üç kısımdır:

 

Birinci kısım: İt'ikadiyata aiddir ve otuz şu'bedir:

 

1. Allah'a iman; zatına, sıfatlarına ve birliğine inanmak buna dahildir.

 

2. Allah'dan başka herşeyin hadis olduğuna inanmak

 

3. Allah'ın meleklerine iman

 

4. KitapIarına iman.

 

5. Nebiine iman.

 

6. Kadere; hayrına, şerrine iman.

 

7. Ahiret gününe iman; Kabirde sual, kabir azabı, dirilmek, mahşer ye­rine gitmek, hesap vermek, amellerin tartılması ve sırat gibi şeylere inan­mak, bu şu'beye dahildir.

 

8. Allah'ın cennet va'dine ve cennetteki ebedi hayata iman

 

9. Cehennem ateşiyle tehdide, cehennem azabına ve o azabın kafirler hakkında sonu olmadığına iman.

 

10. Allah'ı sevmek

 

11. Allah için bir birini sevmek ve Allah için bir birine buğzetmek. Al­lah için bir sevmeye, gerek muhacirin gerekse ensar, bütün ashab-ı kira-miyle Nebi (s.a.v.)'in akraba ve sülale-i tahiresini sevmek de dahil­dir.

 

12. Nebi (s.a.v.)'i sevmek, ona salavat getirmek ve sünnetine tabi olmak buna dahildir.

 

13. İhlas ve samimiyet. Riya ve nifakı terketmek buna dahildir.

 

14. Günahlarına pişman olup tevbe etmek.

 

15. Allah'tan korkmak.

 

16. Rahmetini ümit etmek.

 

17. Rahmetinden ümidi kesmemek.

 

18. Aîlah'a şükretmek.

 

19. Vefakâr olmak.

 

20. Belâya sabretmek.

 

21. Mütevazi olmak; büyüklere hürmet göstermek buna dahildir.

 

22. Şefkatli ve merhametli olmak; küçüklere şefkat buna dahildir.

 

23. Allah'ın kazasına razı olmak.

 

24. Allah'a tevekkül etmek.

 

25. Kendini beğenmemek. Kendini medhetmemek de bunda dahildir.

 

26. Kin ve garezi terketmek.

 

27. Hasedi terketmek.

 

28. Gadablanmamak.

 

29. Hıyanet etmemek. Hile ve su-i zannı terketmek buna dahildir.

 

30. Dünyaya dalmamak. Mal ve makam sevgisini terketmek, buna da­hildir. Hasılı fazilet veya rezalet namına burada zikredilmeyen bir kalp ameli bulunursa bilmeli ki bu ziyade zahire göredir. Hakikatte ziyade sa­nılan şey, zikredilen fasıllardan birine racidir. İyi düşünülünce anlaşılır.

 

İkinci kısım: Dilin amellerine raci olup yedi nevidir:

 

1- Kelime-i tevhidi diliyle söylemek,

 

2- Kur'an okumak

 

3- İlim öğrenmek

 

4- İlmi öğretmek

 

5- Dua etmek 

 

6- Zikirde bulunmak. İstiğfar buna dahildir.

 

7- Lağv yani batıl sözlerden sakınmak.

 

Üçüncü kısım: Bedenin amellerine aiddir ve kırk şubeye ayrılır. Bu şubeler üç nevidir:

 

Birinci nevi: Muayyen şeylere mahsus olup onaltı şubedir.

 

1- Temizlenmek, abdest almak, cünüplükten, hayız ve nifastan temiz­lenmek gibi. Bedene aid temizliklerle elbise ve yer temizliği buna dahil­dir.

 

2- Namazı dosdoğru kılmak; farz ve nafile namazlarla, kaza namazları buna dahildir.

 

3- Sadaka vermek. Farz olan zekatla, sadaka-i fıtır ve misafirperverlik, cömertlik gibi şeyler buna dahildir.

 

4- Farz ve nafile oruç tutmak.

 

5- Haccetmek. Umre denilen küçük hacc buna dahildir.

 

6- İ'tikafa girmek. Kadir gecesini aramak buna dahildir.

 

7- Din aşkına başka yere kaçmak. Müşrikler diyarından İslam belde­sine hicret etmek buna dahildir.

 

8- Nezri, yani adadığı şeyi ifa etmek.

 

9- Yeminlerde teharri (doğruyu araştırıp ancak doğru olana yemin etmek)

 

10- Namazda ve namaz dışında avret yerini örtmek.

 

11- Kurban kesmeyi adamışsa, onu kesmek.

 

12- Cenaze işlerine bakmak.

 

13- Borcunu ödemek.

 

14- Muamelatta doğru hareket ederek ribadan kaçınmak

 

15- Doğruya şehadeti gizlemeyerek eda etmek.

 

İkinci nevi: Kendisine tabi olanlara mahsus olup altı şu'bedir.

 

1- Nikahlanmak suretiyle iffet ve namusu korumak.

 

2- Çoluk çocuğun haklarını ifa etmek. Hizmetçiye hoş muamele buna dahildir.

 

3- Anne babaya iyi muamele etmek. Onlara asi olmaktan kaçınmak buna dahildir.

 

4- Çocuklarına dinî terbiye vermek.

 

5- Sıla-i rahim

 

6- Büyüklere itaat

 

Üçüncü nevi: Âmmeye taallûk eden şeylerdir ki onsekiz şu'bedir:

 

1- Hükümdarlığı, adaletle icra etmek.

 

2- Cemaate devam etmek.

 

3- Ulü'1-emre itaat

 

4- İnsanların aralarını ıslah etmek. Asi ve bağilerle harb etmek buna dahildir.

 

5- İyilik hususunda başkasına yardım etmek

 

6- Münkeri yasaklayıp maruf olanı emretmek.

 

7- Şer'î hadleri uygulamak.

 

8- Cihad etmek. Kışlalarda asker bulundurmak.

 

9- Emaneti eda etmek. Ganimetlerin beşte birini gizlemeyip vermek buna dahildir.

 

10- Ödünç vermek.

 

11- Komşuya ikram ve iyi muamelede bulunmak.

 

12- Herkese iyi muamele etmek. Helâl ından mal toplamak buna dahildir.

 

13- Malı yerinde harcamak. İsraf ve tebzirde bulunmaktan kaçınmak buna dahildir.

 

14- Selam almak.

 

15- Aksırana teşmit eylemek. (Yani yerhanıükallah demek)

 

16- Başkalarına zarar vermemek

 

17- Boş şeylerden kaçınmak

 

18- Yoldan, eziyet veren şeyleri atmak.

 

Yukarıdaki şu'belerin mecmuu yetmişyedi eder ki  (yetmiş küsur) ifadesinden murad da budur.

 

İmam Ebu Hatim b. Hibban diyor ki:

 

"Ben bir müddet bu hadisin manasını tedkik ettim ve bütün taatı saydım. Baktım ki taat bu adedden bir hayli ziyade çıkıyor. Bu sefer sün­netlere döndüm, ve Rasûlallah (s.a.v.)'in iman namına serdetliği, bütün taatlan saydım. Baktım ki bunlar da yetmiş küsurdan azdır. Bir de kitabullaha müracaat ederek onu dikkatle okudum ve Allah Teâlâ'nın iman namına saydığı bütün taatları sıraladım. Onları da yetmiş küsurdan nok­san çıktı. Bunun üzerine kitabı sünnete kattım. Ahireti bundan çıkardım. Bir de baktım: Allah ile Rasulünün imandan olmak üzere saydıkları şeyler yetmişdokuz şu'be olup bundan ziyade ve noksanı yoktur ve anladım ki Nebi (s.a.v.)'in muradı kitab ve sünnetteki bu adetmiş."

 

Ebu Hatim (r.a.) bu malumatı "Vasfu'I-İman ve Şuabihi" adlı eserinde vermektedir. O: "İman altmış küsur şubedir" rivayetini de sahih bulmakta ve arapların birşey için bir adet göstermekle o adedden maadasını nefy etmek istemediklerini kaydetmektedir.